Bütün olumsuz düşüncelerin bir kenara bırakıldığı ve manevi huzurun yaşanmasında duyguların doruğa çıktığı bu mübarek Ramazan ayında, Filistinli kardeşlerimizin korkunç ve insanlık dışı saldırılara maruz kaldığını üzülerek görmekteyiz. İsrail’in hukuk tanımaz, insanlık dışı şımarık tavırlarını meşru göstermeye çalışan bir takım devletlerin varlığı ve açıklamaları da durumu daha bir elzem hale getirmektedir. Gazze’de meydana gelen vahşette ölen bebek ve çocukların fotoğrafları her birimizin yüreklerini ayrıca dağlamaktadır. Durum meşru müdafaadan ziyade Müslümanlara yönelik düzenlenen bir soykırım haline gelmiştir.
Soykırım sadece bu coğrafyada yaşayan insanlara ve insanlığa değil, aramızda tarihsel, dinsel, toplumsal ve kültürel bağ bulunan ve bundan 22 yıl önce Ermeni’lerin, Azerbeycan’ın Dağlık/Karabağ bölgesinde Hocalı Kasabasında 613 Türk’ü katletmesi, bugünlerde ise Irak’da Türkmen’lere, Çin’de Uygur Türkleri’ne, Suriye, Myanmar (Burma) ve Arakan’da yaşayan Müslümanlara da aynı vahşeti ve şiddeti yaşatması şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Tarih bütün dünya ülkelerinin sessiz kaldığı bu vahşetleri ibretlik bir vesika olarak kayıt altına alacaktır. Mazlum halkı yıldırma ve neticesinde bitirmek adına yapılan vahşete dayalı bu uygulamalar, dünya üzerindeki devlet terörünün ne denli ileriye gittiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Nükleer silah barındırdığı ve insanlığı tehdit ettiği bahanesiyle bir anda Irak’a giren ABD ve müttefiklerinin, yapılan bu zulmü “İsrail’in Kendini Savunma Hakkı” olarak görmesi, Almanya’nın yaptığı açıklamada “tamamen İsrail tarafında olduğunu”, İngiltere’nin yaptığı açıklamada ise “sivil ölümlerinin en aza indirgenmesinin gerektiğinin” söylenmesi aslında vahşetin asıl sorumlularının kimler olduğunun açıkça bir göstergesidir. Dünya devletlerinin bu vahşet karşısındaki tutumları, bu katliamları büyük bir şehvetle destekledikleri anlamına gelmektedir.
Kınama mesajlarının kifayetsiz kaldığını, vahşete maruz kalan bebeklere ve çocuklara da herhangi bir faydasının olmadığını çok iyi biliyoruz. Ama yine de gönlümüzden geçen duyguları kelimelere dökmeyi, yaşanan olumsuzluklar için dua etmeyi kaçınılmaz bir eylem olarak kabul ediyor, Adalet Büro Sen Genel Merkezi ve üyeleri ile tüm yargı çalışanları adına bu vahşete imza atan herkesi ayrı ayrı lanetliyoruz.